KAYIP - "Öykünün sonunu siz tamamlayın".
Çamaş, ormanın kıyısında on beş haneden
ibaret küçük bir köydü. Bu köyde yaşayan
ormancı Raif efendinin küçük oğluydu Selim. Beş yaşında yeni girmişti, sarı
saçları, toparlak yüzü, kocaman çakır gözleriyle, oldukça sevimli bir çocuktu.
Annesinin toprağa verildiğinin haftasıydı. Taziye ziyaretlerinden dolayı ev çok
kalabalık olduğundan, her şeyden habersiz olan küçük Selim’i kapının önünde
oynaması için dışarı göndermişlerdi. O karmaşada Selim’in kaybolduğu ancak
Akşamüzeri fark edilmişti. Her sokak karış karış aranmış, köydeki herkese
sorulmuştu, kimse bilmiyordu, Selim hiçbir yerde yoktu! Yakın dostu olan Çolak
Mehmet, küçük Selim’i aramaktan bitap düşen Babası Raif Efendiyi kendi evine
buyur etmiş, teselli etmeye çalışıyordu.
Dışarıda da hava bozmuştu iyice. Köşedeki
sedirde oturan Raif Efendi, pencerenin pervazına yaslanmış, oğlunu düşünüyordu.
Odada duyulan tek ses pencere camına vuran yağmur damlalarının sesi ve rüzgârın
uğultusuydu. Sigarasından derin bir nefes daha çekip, dumanını iyice kasvet
çöken odaya üfledi. Aniden Çolak Mehmet’e dönerek, üzgün ama birazda sitemkâr
bir ses tonuyla,
Ne büyük günah işledim ki bunlar başıma geldi
Mehmet.
Anası
Zehra’yı kendi ellerimle daha yeni verdim kara toprağa. Onun acısı Ciğerime
işlemişken, şimdi de… Yutkundu, sigaradan bir nefes çekti, adeta fısıldar gibi
Selim diyebildi. Nedir bu Başımıza gelenler, Allah’ım sen aklıma mukayyet ol.
Jandarma’ya haber salmış muhtar, Selim’i aramaları
için.
Bulunacak
inşallah, sen gönlünü ferah tut, hem el kadar çocuk nereye gider Raif?
Yorumlar
Yorum Gönder