BİR ANNENİN SABAH TELAŞI

Saatin alarm sesiyle uyanmıştı, yatağının yan tarafındaki komodinin üzerinde çalan saati, odaya sızan loş ışıkta, el yordamıyla bulmaya çalıştı. Eli resim çerçevesine çarpmış onu komodinin üzerinden yere düşürmüştü.

-Hay aksi, umarım camı yine kırılmamıştır! Diye söylendi.
  Zorlukla bulduğu saate uyku sersemi gözlerle baktı. Saat, sabah altı buçuğunu gösteriyordu, alarmını kapattı, beş dakika daha...diye içinden geçirdi, sonra bunun iyi fikir olmadığına karar verdi. Yataktan doğruldu, kollarını yukarıya doğru kaldırıp ellerini birleştirdi, geriye doğru iyice esneterek bir süre gerindi. Kendisini çok yorgun hissediyordu. Sanki gece boyu sırtında yük taşımış gibiydi. Yataktan kalktı, yere düşen resim çerçevesini alıp tekrar yerine koydu. Terliklerini giyerek odadan çıktı. Holün sağ tarafında olan banyoya girdi, yüzünü yıkadıktan sonra kirli sepetindeki çamaşırları aceleyle doldurduğu makineyi çalıştırdı.
   Banyodan çıkarak yan tarafta bulunan mutfağa geçti, su ısıtıcısına tezgâhın yanında duran damacanadan suyu doldurup kaynattı. Kaynayan suyu çaydanlığa doldurarak yaktığı ocağın üzerine, demliğe de bir miktar çay koyup çaydanlığın üstüne koydu. Akşamdan çalıştırdığı bulaşık makinasının, içindekilerini çıkartıp mutfak dolaplarına yerleştirdi. Buzdolabından kahvaltılıkları çıkarıp masanın üzerine dizdi, onların yanına servis tabağı, bardak, çatal, kaşık ilave etti. Ekmeği dilimledi çayı da demleyip mutfaktan çıktı. Holün sonundaki çocuklarının odasına yöneldi. Odanın kapısını usulca açıp bir süre uyumakta olan üç yaşındaki küçük kızına sevgi dolu gözlerle baktı, mışıl mışıl uyuyordu. Daha sonra da okula yeni başlayan oğlunun başını okşayarak,
-   Serhat, güzel oğlum, haydi kalk okula geç kalacaksın.
Serhat yarı uykulu gözlerle,
  -  Beş dakika daha yatayım anne, N’olur.
  -  Olmaz canım, kalk haydi kalk, diyerek odadan çıktı.
Saatine baktı saat yediyi çeyrek geçiyordu. Holü boydan boya geçerek kendi odasına girdi. İşe gitmek için hazırlandı. Özel bir şirkette üst düzey yönetici olarak çalışıyordu. Eşi yurtdışındaydı. Çocuklarına bakacak akrabaları da yoktu. Kızı Yeşim çok küçük olduğundan ona bakması için yardımcı tutmuştu.
    Yardımcı kız için, Aysel birazdan gelir diye düşündü. Odasından çıktı mutfağa giderken oğluna acele etmesi için tekrar seslendi. Serhat alelacele giyildiği belli olan kıyafetle odasından çıktı.
  - Anne kitabımı bulamıyorum gördün mü?
  - Oğlum, akşam nereye bıraktıysan oradadır! Çabuk haydi, acele et, kahvaltını yap servisin gelecek birazdan.

 Mutfağa geçti çayları doldurdu, ekmek dilimlerini kızartma makinesine yerleştirdi. Serhat’ın kahvaltı tabağını hazırladı. Kendi tabağına da bir şeyler koydu. Bu sırada daire kapısının zili çaldı. Sanırım bu gelen Aysel dedi. Mutfaktan çıktı, mutfak kapısının karşısında sağ çaprazında olan daire kapını açtı. Tahmin ettiği gibi gelen Aysel'di. Aysel ile mutfakta yapılan kısa bir hoşbeşten sonra Yeşim için ona günlük rutin tembihlerini sıraladı. Serhat kahvaltı masasına oturmuş yarı uykulu vaziyette önündeki tabağa bakıyordu.
-           Oğlum haydi ye bir şeyler, servisin gelecek şimdi.
   Saatini kontrol etti, ne çabuk geçiyor zaman diye yakındı. Saat yedi kırk beşi gösteriyordu. Kahvaltı masasına oturdu çayını yudumladı, bir, iki lokma bir şeyler atıştırdı. Aklına akşam okumak için şirketten eve getirdiği raporları çantasına koymadığı geldi. Telaşla masadan kalktı, mutfaktan çıkıp salona geçerek, koltuk takımının arkasında, köşede duran yemek masasındaki raporları acele ile toparlayıp aldı. Yeniden mutfağa geçiyordu ki çalan cep telefonunun sesini duydu. Telefonun sesi yatak odasından geliyordu. Holü hızlı adımlarla geçerek odaya girdi, odada makyaj aynasının önündeki çantasını ufak bir karıştırmadan sonra içinde çalmakta olan telefonunu, bularak cevap verdi. Arayan servis şoförü Rasim beydi, gelmişti, apartman kapısının önünde olduğunu bildiriyordu. Yatağın üzerine bıraktığı raporları acele ile çantasına yerleştirdi. Çantasını alarak odadan çıktı, hızlı adımlarla mutfağa yöneldi,
-          Oğlum haydi, servisin gelmiş hazırlan, diye seslendi.
   Mutfağa girdi, bardağındaki kalan çayı ayakta yudumladı, masadan kalkan oğlunun kıyafetlerini düzeltti, birlikte daire kapısına yöneldiler.
-          Oğlum her şeyin tamam mı? Serhat, sorudan canı sıkılmış bir ses tonuyla,
-          Annee tamam işte, Diye cevap verdi.
Aysel'e yapılacak işleri son bir kez daha anlattı, sonra Serhat'la birlikte evden çıktılar. Merdivenlerden iki kat aşağıya inerek apartmandan çıkıp kapının önündeki servis aracının yanına vardılar. Oğluna her zamanki gibi yine yapmaması gerekenleri söyleyerek servis aracına bindirip yolcu etti. Hızlı adımlarla otoparkta duran aracının yanına geldiğinde, çantasında aracın anahtarını bulamadı. Tekrar koşturarak evin yolunu tuttu. Evden aracın anahtarını alıp çıktığında kendi kendisine söyleniyordu,

-          Oooff yine işe geç kaldım, bir türlü zamanında çıkamıyorum şu evden..

Yorumlar

Popüler Yayınlar